Cover Image
Görüş

Türkiye Diplomasisinin Hint Alt Kıtası’na ( Güney Asya) İz Düşümü

Türkiye’nin diplomatik varlığı, tarihsel derinliği ve stratejik vizyonu, Güney Asya coğrafyasında yüzyıllardır iz bırakıyor. Gaznelilerden Babürlüler’e, kültürel mirastan stratejik iş birliklerine kadar Türkiye’nin bu bölgeyle bağı sadece geçmişe dayanmıyor, geleceğe de uzanıyor. Peki, bugün küresel güçlerin satranç tahtasına dönen Güney Asya’da Türkiye’nin yeri ne? ABD ve Çin arasındaki güç mücadelesinden, Türkiye’nin bölgedeki tarihsel sorumluluğuna kadar Türkiye’nin Güney Asya’daki rolünü yeniden düşünmek için önemli bir çağrı...

Cemal DEMİR | 2. Sayı 2025
GASAM Başkanı

Dünyanın bir bölgesindeki doğal, beşerî ve ekonomik olayların dağılışı; toplumsal ve evrensel ilişkiler, coğrafi ve siyasi unsurlar ile yer ve devletler arasındaki ilişkiler esas alınarak tanımlanmaktadır. Hint Alt Kıtası, kuşbakışıyla Himalaya Dağları ile Hint Okyanusu vadisinde olan yeryüzü coğrafyasını tanımlamak için kullanılan etno-kültürel bir tabir ve terimdir. Coğrafya literatüründe “Alt Kıta” (Subcontinent) denildiğinde akla “Hint Alt Kıtası” gelmektedir. Coğrafyanın bağlantı, dağılış ve sebep-sonuç ilkeleri doğrultusunda, yüzyılımızda “Hint Alt Kıtası” yerine “Güney Asya” (South Asia) ifadesinin daha yaygın kullanıldığı görülmektedir.  

Güney Asya; dünyanın geniş coğrafyasını içine alan, Asya kıtasının %11,71’ini ve dünya kara yüzölçümünün %3,5’ini kapsayan yaklaşık 5,2 milyon km2’den oluşmaktadır. Güney Asya’nın nüfusu 2 milyar bandında, dünya nüfusunun dörtte biri olup, dünya ve bölgenin en yoğun nüfuslu coğrafi bölgesidir. Güney Asya “Hint Alt Kıtası” levhası üzerinde çoğunlukla yer alan ülkeler; Afganistan, Bangladeş, Butan, Hindistan, Maldivler, Nepal, Pakistan ve Sri Lanka’dır. 


Türklerin Hint Alt Kıtasını Yurt Edinmesi


Dünyamızda her medeniyetin, bir şeceresi ve gönül coğrafyası bulunmakla birlikte, her medeniyet tarihi zaman çizelgesinde gittikleri yörelere kendi kültürlerini taşıyan ve yöre halkıyla kaynaşan uygarlıklar inşa etmişlerdir. Türk milletinin bir boyu Orta Asya’dan, milattan sonra 10.yüzyıl sonlarından itibaren Hint Alt Kıtası’na kuzeyden girmesiyle Türk kültürünün, Hint Alt kıtası kültürünü etkilediği açıkça görülmektedir. XI. yüzyılın başlarında Gazneli Mahmud, Hint Alt Kıtası’nın Pencap bölgesinin yönetimine hâkim oldu. Akabinde XII-XV. yüzyıllar arası “Delhi Sultanlığı” ve daha sonra kurulan Türk-İslam Babür Devleti (1526-1857), Hint Alt Kıtası’nda hüküm sürmüştür. 

Türk milletinin, Hint Alt Kıtası topraklarına girmeleri ve çok farklı bir coğrafyada, farklı yaşam biçiminin varlık gösterdiği topraklarda yedi yüz yıl hüküm sürmesi bölgede toplumsal adaleti sağladığının bir delilidir.

Hint Alt Kıtası topraklarına gelen Türklerin amacı, bu kıtayı talan etmek ve sömürmek değildir. Aksine bu coğrafyayı kendilerine yurt edinmek istemişlerdir. Türklerin Hint Alt Kıtası’nı yurt edinme çabaları, “Nizâm-ı Âlem” anlayışı doğrultusunda bölgeye bıraktıkları kadim mimari eserlerden anlaşılmaktadır. Türkler; Hint Alt Kıtası’nda hâkimiyeti ele geçirdikten sonra insanları ırk ve din bakımından ayırmamış, kimseye ayrıcalık tanımadıkları gibi baskı da uygulamamışlardır. Bir etnik gurubu bir diğerine üstün saymamışlar ve birbirlerine düşman etmemişlerdir.  

Babür Devleti’nin en geniş olduğu hâkimiyet alanı günümüzdeki şu ülkeleri kapsar: Afganistan, Bangladeş, Hindistan ve Pakistan. Gazneliler ve Babürlüler; bölgenin insanına dokunmuş, devlet teşkilatı, sosyal donatı alanları, sanat, edebiyat ve şiir gibi alanlarda medeniyet inşa eden eserlerini bu dört ülkede tesis etmişlerdir. Bu eserlerin birçoğu günümüzde mevcudiyetini korumakla birlikte bazı tarihi eserlerin restorasyona ihtiyacı olduğu aşikârdır. Nihayet, Türkiye’nin neden (!) Güney Asya’da olması gerekliliğinin tarihi sorumluluğu böylece özetlenebilir.  

Güney Asya coğrafyasının tarihi, siyasi, ekonomik ve sosyokültürel zenginliklerini; bölgenin stratejik ve jeopolitik dengelerini doğru ve objektif bir şekilde araştırmak, bölgenin potansiyellerini keşfetmek ve farkındalıklarını anlamak, bölge ülkeleriyle ülkemiz arasında kapsamlı, antiemperyalist ilişkiler kurulmasını gerektirmektedir.


Güney Asya’da ABD ve Çin’in Mücadelesi


Güney Asya’nın stratejik konumu ve bölgenin jeopolitiğini etkileyen tarihsel gelişmeler, küresel siyasetin ağırlık merkezi noktasına gelmiştir. Dünya genelinde ABD’nin Çin’e karşı “Yeniden Dengeleme” stratejisini devreye sokmasıyla birlikte, bu süreç Obama döneminde (2009-2017) başlamış, Trump’ın ilk döneminde (2017-2021) merkeze oturmuş ve Biden döneminde (2021-2025) devam etmiştir. Trump’ın ikinci döneminde (2025-…) ise Çin’e karşı stratejik rekabetin daha da genişletileceği ve “Önce Amerika” yaklaşımının ön planda tutulacağı tahmin edilmektedir. Başta ABD olmak üzere Batı’nın Çin’le girdiği yeni büyük güç rekabeti, bölgede yeni siyasal ve ekonomik manevraların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. 

Çin’in küresel Kuşak-Yol Girişimi, Güney Asya’yı da kapsamakta olup özellikle Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC) çerçevesinde Pakistan’ı merkeze almıştır. Bu bağlamda, Çin, başta Belucistan bölgesindeki Gwadar Limanı olmak üzere büyük bir yatırım ajandası planlamaktadır. Gwadar limanı, Arap Denizi kıyısında yer almakta olup Çin’in deniz ipek yolu projeleri arasında önemli bağlantı ağı merkezi olarak kabul edilmektedir. Pakistan dışında Afganistan, Bangladeş, Maldivler, Nepal ve Sri Lanka için de ekonomik yatırım ajandasını devreye sokan Çin, jeopolitik açıdan hem Hindistan’ı hem de başta ABD olmak üzere Batı dünyasını oldukça tedirgin etmiştir. Çin’in Güney Asya’daki 'İnci Dizi Stratejisi' ile bölgesel yayılma hedefini sürdürmesine karşılık, ABD, 'sert güç' kullanarak bölgede yükselen güç olan Hindistan’ın 'Doğuya Hareket' stratejisine destek vermektedir. Bu durum, adeta bir satranç oyununu andırmaktadır. 

Ayrıca ABD, Çin’in bölgesel hegemonyasına karşı bölge ülkelerine yönelik ekonomik ve teknolojik yatırım destek program paketlerini “Yeniden Dengeleme” stratejisi çerçevesinde yönetmektedir. ABD’nin Güney Asya’da yeni politikası özellikle Hint-Pasifik Stratejisi kapsamında, Hindistan’ı yeni politikasının merkezine oturtmuştur.

ABD ve Batı, Pakistan’ı yanına çekerek bölgede yeni bir barış ve kalkınmanın ancak ABD aracılığıyla sağlanabileceği mesajını vermektedir. Anlaşılan bölgedeki büyük güç rekabetleri önümüzdeki süreçte daha çok konuşulmaya devam edecektir.  


Bölgenin Yerel İş Birliği Teşkilatı 


Bölgenin öz siyasi erklerinin inisiyatifi ile 1985 yılında kurulan Güney Asya Bölgesel İş birliği Teşkilatı (SAARC); Güney Asya halkının ekonomik refahını artırmak ve yaşam kalitesini yükseltmek, bölgenin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını değerlendirmek, bölgedeki ekonomik kalkınmayı hızlandırmak, sosyal ve kültürel kalkınmayı teşvik etmek, bölge insanın potansiyelini ortaya çıkarmak ve bölgenin makûs talih algısını yıkmak amacı taşımaktadır. Böylece SAARC ile Güney Asya’daki sekiz ülkeyi de içeren bölgesel bir ekonomik iş birliği örgütü inşa edilmiştir. Ancak teşkilatın bürokratik yapısı, yönetim sorunları ve karar alma mekanizmalarının yavaş ve etkisiz olması; teşkilatın hedeflerine ulaşmasını ve etkin çalışmasını zorlaştırsa da bölgenin en önemli yerel iş birliği teşkilatı olması hasebiyle tarihe geçmiştir. 


Sonuç


Güney Asya’nın dünya siyasetindeki yeri ve küresel siyasetin bölgeye yönelik stratejik hamleleri devam ederken, Türk milletinin bu coğrafyada yüzyıllardır göstermiş olduğu varlık ve medeniyetin tarihsel rolü nedeniyle Türkiye, Güney Asya ülkeleriyle jeopolitik bağlarını amasız ve fakatsız daha da güçlendirmelidir.

Güney Asya ülkeleri; dünya gündeminin merkezinde olup yüzölçümü, doğal kaynağı, kültürel derinliği, insan kaynağı ve ekonomik potansiyeli ile küresel stratejik denklemde giderek önem arz etmektedir. Güney Asya ülkelerindeki siyasi gelişmeler ve bölgenin doğu-batı arasındaki coğrafi konumu küresel güç denklemleri açısından önem arz etmektedir. Güney Asya’nın dünya barışına katkı sağlayacak kritik bir beşerî coğrafya olduğunu tarih bize göstermiştir. 

Türkiye, bilgi ve birikimleriyle kadim dostluk ilişkilerini, hâkim olduğu tarihi duyarlılığı günümüze yansıtarak bu ülkelerle ilişkilerini ve iş birliğini her alanda daha da geliştirmek yönünde güçlü siyasi irade eylem planlarıyla ortaya koymalıdır.

Türkiye’nin Güney Asya ülkeleriyle ilişkileri ve iş birlikleri geliştirmesi, küresel ve bölgesel barışa, istikrara önemli katkı sağlayacaktır. Aynı zamanda Türkiye’nin bölge ülkeleriyle kuracağı güçlü ittifaklar ve iş birlikleri, ülkemizin güvenlik ve istikrarına katkı sağlayacaktır.

Güney Asya ülkeleriyle ittifaklar ve iş birliklerin geliştirilmesi için ülkemiz aktif dış politika stratejisine dönüşüm sağlamalıdır. Öncelikli jeopolitik alanlarda; siyasi ilişkiler, akademi, bilim-teknoloji, kültür, sanat, sağlık, savunma, ekonomi ve turizm gibi konularda, ülkeler arasındaki resmî kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarıyla stratejik planlama doğrultusunda çalışma grupları oluşturulması ve bu sürecin proaktif bir şekilde yürütülmesi, bölgeyle olan ilgimizin ve mevcudiyetimizin muhataplarımız tarafından karşılık bulmasını sağlayacaktır. Türkiye; Afganistan, Bangladeş, Butan, Hindistan, Maldivler, Nepal, Pakistan ve Sri Lanka ülkeleriyle gerek ikili gerek bölgesel gerekse uluslararası kuruluşlardaki dayanışma ilişkileri ve somut iş birliği alanlarını “kazan kazan” ilkesi doğrultusunda geliştirmeye önem atfetmelidir. Böylece gönül coğrafyamızın insanıyla anlamlı ve anlaşılır bir diplomasi geliştirilmesi sağlanabilir.


Referanslar


- ÖZEY, Prof. Dr. Ramazan, Dünya ve Türkiye Ölçeğinde Siyasi Coğrafya

- GASAM, Güney Asya Ülke Analizleri

- ARI, Tayyar, Global Politika ve Güney Asya

- DEMİREL, Şengül, Hindistan’da Türk İzleri PDF (www.ayk.gov.tr)